Tedirginim… Korkuyorum. Ve oldukça pişmanım… Yaptığım
hatanın farkına vardım ama artık çok geçti. Efendimi oldukça kızdırmıştım.
“odaya çık!” oldukça sert ve soğuk bir şekilde aldığım bu komut beni buz gibi
etmişti. Koşarak üst kata çıkıp, paniklemiş bir halde Onu bekliyorum. Elim
ayağım buz kesmiş durumda. Alacağım cezadan çok Onu bu denli kızdırmam, böyle
bir aptallığı yapmış olmam ve Efendimin gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı
beni perişan etti. O kadar üzgün ve perişanım ki nasıl telafi edeceğim bu
hatamı bilemiyorum. Kafam durmuş, düşünemiyorum bile. Kendimi sakinleştirmeye
çalışıyorum derin nefesler alarak. O an ayak seslerini duyuyorum. Hemen köle
pozisyonuna geçip bekliyorum Efendimi. Dizlerimin üstüne oturdum ve alnım yere
değecek şekilde ellerim önümde beklemeye başladım. Kıyafetlerimi çıkarmıştım
zaten. Sırtım kapıya dönük beklerken kapı açıldı. Sanki içeride buz gibi rüzgârlar
esti. “seni aptal köpek! Sürekli haddini bildirmem mi gerekiyor senin! Sen adi
bir köpekten başka bir şey değilsin! Bu o kalın kafana iyice sok! şimdi
yaptığın aptallığın bedelini ödeme zamanı. Ayağa kalk ve yatağa yürü” buz gibi
terler döküyordum ve kalbim pişmanlığın verdiği ağırlıkla eziliyordu. Çok
haklıydı Efendim. Ben bir hiçtim, haddimi aşmamam gerekiyordu. Cezama
katlanacaktım. Efendim bana ne yaparsa yapsın bunu hak etmiştim.
Ayağa kalkıp yatağa yürüdüm. Başım önümde beklemeye
başladım. Yatağın direklerine uzatmamı söyledi efendim kollarımı. Ellerimi
bağladı ve yere oturmamı söyledi. Kollarım yukarıda asılı olacak şekilde yere
çöktüm. Devamında gelecek şeyi bekliyordum ama Efendim hiç bir şey yapmıyordu.
Elinde sigarası, pencere kenarındaki koltukta öylece oturuyor ve beni izliyordu
karanlık gözlerle. Derken dış kapının sesini duydum. Biri gelmişti ama kimseyi
beklemiyorduk ki? Cesaret edip soramadım tabi bunu. Ayağa kalkıp kapıyı açmaya
gitti ve gülüşme sesleri geldi kulağıma. Hala neler olduğunun farkına
varamamıştım. Kollarım bağlı öylece yerde oturuyordum. Odanın kapısı açıldı ve
içeri girdiler. Efendimin yanında ateş kızılı saçları olan, muhteşem fizikli
bir kadın duruyordu. Beni yerde gördüğünde şuh bir kahkaha attı ve küçümseyen
bir bakış attı. Efendim kadının belinden tutup yatağa yönlendirdi ve öpüşmeye
başladılar karşımda. Gözleri direk benim gözlerimdeydi. Karanlık bakışları
içimi ürpertiyordu. O an anlamıştım cezamı. Fiziksel bir ceza beklerken O beni
yine en hassas olduğum yerden vurmuştu. Kafamı yere eğdim devamını görmek
istemiyordum. Yüreğim ağrıyordu, gözyaşlarım gözlerime hücum etmeye başlamıştı.
Kendimi sıkıyordum ağlamamak için. Bunu hak etmiştim. “kaldır o değersiz kafanı
köle! Sonuna kadar izleyeceksin!” ah dünyam başıma yıkıldı sanki. Kafamı kaldırıp izlemeye başladım. Efendim
kadının ateş saçlarını tutup geriye çekti ve boynunu öpmeye başladı.
Kahroluyordum bu sahneyi izlemekten. Ama yapacak başka bir şey yoktu.
İzleyecektim. Cezamı sonuna kadar çekip bir daha böyle aptallıklar
yapmayacaktım. Kadın üzerindeki kıyafetten kurtulup Efendimi soymaya başladı. Gömleği,
pantolonu, çamaşırı, çorapları… Her şey birer birer yeri boyladı. Ve O tüm
ihtişamıyla ayakta durmaya devam etti. Kadın o sütun gibi vücuduyla diz çöküp o
muhteşem siki yalamaya başladı. Oysa Efendimin sikinin köpeği bendim. Ben yalamalı,
o muhteşem tadı ben almalıydım. Gözyaşlarım benden bağımsız süzülüyordu
gözlerimden. Kadını yatağa itip arkasını çevirdi ve birden içine girdi. O kadar
duygusuz sevişiyordu ki. Bu adam gerçekten benim Efendim mi diyordum kendi
kendime. O karanlık bakışlar sürekli benim üzerimdeydi. Senin cezan bu diyordu
bana gözleriyle. İzle ve parçalan. Birkaç vuruştan sonra boşalmaya başladı. Ama
hala yüzünde en ufak bir duygu kırıntısı yoktu. Altındaki kadın perişan olmuştu
zevkten. Efendim boşaldıktan sonra kadın önünde diz çöküp temizledi o değerli
siki ve dölleri. Sonra başı önünde teşekkür etti Efendime. Ah kalbim, durdun mu
sen? Eski kölesiydi bu kadın Onun. “gidebilirsin” dedi Efendim ve kadın
kıyafetlerini giyinip bana baktı. Saçlarını savurarak dışarı çıktı. Sahibim
sigarasını yakıp yatağa uzandı. Hala benimle konuşmuyor, sadece bakıyordu.
Geceyi burada, bu şekilde geçireceğimi anlamıştım. “uyumayacaksın sabaha kadar.
Cezanı iyice sindir ve bir daha böyle aptallıklar yapma. Haddini ve yerini
bilirsin bundan sonra!” bunlar Ondan duyduğum son cümlelerdi. Sigarasını
bitirip uykuya geçti. Sabaha kadar
ağlayarak Onu izledim. Pişmanlığım içimi yakıyordu. Bundan sonra attığım her adımda,
söylediğim her kelime de yerimi bilecektim. Bu öyle bir ceza olmuştu ki,
atacağı tokatlar bu kadar etkili olmazdı sanırım.
Sabah olduğunda gözlerim kapanmak üzereydi. Ve kollarım
asılı kalmaktan ağrımış, bacaklarım uyuşmuştu. Efendim uyanıp bana baktı.
“aferin köpeğime. Sözümü dinleyip uyumadın tüm gece. Cezan bitti artık” dedi ve
yanıma gelip kollarımı çözdü. Kollarıyla sarıp beni yatağa yatırdı ve koynunda
uyumama müsaade etti. Bu beni affettiğini gösteriyordu. Gözyaşlarım tekrar
akmaya başladı. Bu sefer mutluluktan ağlıyordum. Bana iyice sarılıp başıma bir
öpücük kondurdu ve “ hadi uyu artık yavrum “ dedi.
Teşekkür ederim Efendim. Bana her zaman yerimi, haddimi
bildirdiğiniz ve kendimi bilmezliğime karşın yine de yüce gönlünüzle beni
affettiğiniz için…