13 Ekim 2016 Perşembe

YENİ UMUTLAR

Yeni bir gün, yeni başlangıçlar demektir benim için… Yeni umutlar… Şöyle bir düşünüyorum da bazen hayatıma O girmemiş olsaydı ne olurdu. Sanırım bunun cevabı basit. İçinde bulunduğum o dipsiz kuyudan hiç çıkamazdım. Bana elini uzattı ve ışığım oldu. Bugün bu durumdaysam, bu kadar sağlam duruyorsam dünyaya karşı her şey Onun sayesinde. Ona olan minnetim son nefesime kadar devam edecek. Başıma gelen en güzel, en umut verici şey Onu tanımam.
Derin düşüncelere dalmış pencerenin önündeki koltukta kahvemi yudumluyorum. Ne aşamalar kaydettiğimi, hayatımda, benliğimde nelerin değiştiğini düşünüyorum. Aslında 2 günlük cezamı tamamlamak üzereyim. Pazar gününün içime bıraktığı can sıkıntısıyla öylece yağan yağmuru izliyorum. 2 gün önce yaptığım hadsizlikten dolayı cezalıyım. Ah beni kendinden mahrum ettikçe hatamı daha iyi anlıyorum. Şımarık bir köpek olmamalıyım. Her canım istediğinde, her sıkıldığımda Efendimi tacizi bırakmalıyım. Kendi kendimi eğiterek doldurdum ceza günlerimi. Birazdan arar Efendim. İçim huzurlu artık. Kafamda her şey yerli yerine. Haddimi ve sınırlarımı tekrar hatırlamamı sağladı. Derin bir iç çekere kahvemden bir yudum aldım ve bir sigara yaktım.
O sırada kapı çaldı. Bugün kimseyi beklemiyordum ki. Kim geldi acaba? Uyuşukça kalkıp kapıya doğru sürükledim kendimi. Biri ısrarla parmağını zilden çekmiyor. Of! Kapıyı hışımla açıp karşımdakine baktım. Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Ben mi yanlış görüyordum yoksa karşımdaki Efendim miydi?
“ne o içeri almayacak mısın beni? Çekil önümden!” şaşkınlıkla kenara kaydım ve evimin ışıkla dolmasını izledim. Evin havası bir anda değişmişti. Silkinip kendime geldim ve kapıyı kapattım. Önünde diz çöküp “ hoş geldiniz Efendim. Evime ışık getirdiniz” dedim. Ayağa kaldırıp yüzüme baktı. Gözlerimde bir şeyler arıyordu. Aradığını bulmuş olacak ki yüzüne tebessümü yerleşti. Ona baktıkça içim nurla doluyordu sanki. Ben de gözlerimde pırıltılarla, yüzümde tebessümle bakıyordum ona. “hoş buldum yavrum. Sürpriz yapayım dedim. Neler yapıyormuş bakalım benim köpeğim?” salona doğru yürürken bir yandan da konuşuyordu benimle. Aptal gibi sırıtıyordum. Az önce kalktığım koltuğa yerleşti. Dizlerinin dibine çöküp onu bakmaya devam ettim. “sen misafirini böyle mi karşılarsın amına koyayım. Ne öyle dut yemiş bülbül gibi duruyorsun. Az canlan hadi!” şakayla karışık gülerek söylüyordu sözlerini. “özür dilerim Efendim. Buraya geleceğinizi tahmin edemedim kusura bakmayın. Çay getireyim hemen.” Telaşla yerimden kalkıp mutfağa gittim. Bir bardağa çay koyup atıştırmalık hazırladım. Tepsiyi sehpaya bırakacağım anda “dur!” dedi. Şaşkınca suratına bakıyordum. “sehpam sen olacaksın. Eğil!” elimdekileri sehpaya bırakıp önünde dizlerimin üzerine çöktüm. Ellerimi yere koyup beklemeye başladım. Önce tabağı aldı ve sırtıma koydu. Sonra belimde bardağın sıcaklığını hissettim. Biraz yanıyordu ama olsun dayanırdım. Efendim böyle durmamı istiyorsa durabilirdim. Yapamayacağım şeyi istemezdi ki benden. Hareket etmeden durmaya çalıştım ama yorulmuştum. Keyifle çayını içiyordu. “ee köpek, nasıl geçti bakalım bensiz 2 gün?” “çok zordu efendim siz olmadan. Ama hatamı biliyordum ve beni cezalandırdığınız için teşekkür ederim. Arınmama müsaade ettiniz”
“aferin kızıma. Senin bu hallerin beni oldukça memnun ediyor” çayı bittiğinde sırtımdan tabağı kaldırdı ve çay getirmemi emretti. Çayını getirip tekrar eski pozisyonuma dönerken “ dur yavrum geç karşıma otur” dedi. Pazar günüme ışık getiren Efendim, ne büyük bir lütuf sizinle karşılıklı oturup çay içmek. “efendim müsaade ederseniz yere oturayım, yerime. Böyle daha rahat olurum” “ pekâlâ köpeğim. Yerin dizlerimin dibi. Otur bakalım”  güzel bir muhabbetin içinde bulduk kendimizi daha sonra. Her ne kadar onun kölesi, köpeği olsam da bana değer verip benimle sohbet ediyordu. Benim derdimi paylaştığı gibi kendi derdini de döküyordu bana. Bunun benim için ne büyük bir şeref olduğunun farkında mıydı acaba? Elbette farkındaydı. O her şeyi bilirdi. Hele ki benimle ilgili olan ne varsa bilirdi.

 Ne muhteşem bir varlıksınız siz Efendim.  Günüme, yüreğime ışık gibi doğan, huzurla dolduran, elimden tutup beni ayağa kaldıran, her zaman yanımda olan, varlığını arkamda dağ gibi hissettiğim Efendim… Hayat yüzüme bir kere de olsa gülüp karşıma çıkardı sizi. Size itaat etmek, size kul olmak, yapabildiğimin en iyisini yapmak, sizi memnun etmek tek amacım… İyi ki varsınız Efendim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder