1 Kasım 2016 Salı

CEZA...

Tedirginim… Korkuyorum. Ve oldukça pişmanım… Yaptığım hatanın farkına vardım ama artık çok geçti. Efendimi oldukça kızdırmıştım. “odaya çık!” oldukça sert ve soğuk bir şekilde aldığım bu komut beni buz gibi etmişti. Koşarak üst kata çıkıp, paniklemiş bir halde Onu bekliyorum. Elim ayağım buz kesmiş durumda. Alacağım cezadan çok Onu bu denli kızdırmam, böyle bir aptallığı yapmış olmam ve Efendimin gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı beni perişan etti. O kadar üzgün ve perişanım ki nasıl telafi edeceğim bu hatamı bilemiyorum. Kafam durmuş, düşünemiyorum bile. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum derin nefesler alarak. O an ayak seslerini duyuyorum. Hemen köle pozisyonuna geçip bekliyorum Efendimi. Dizlerimin üstüne oturdum ve alnım yere değecek şekilde ellerim önümde beklemeye başladım. Kıyafetlerimi çıkarmıştım zaten. Sırtım kapıya dönük beklerken kapı açıldı. Sanki içeride buz gibi rüzgârlar esti. “seni aptal köpek! Sürekli haddini bildirmem mi gerekiyor senin! Sen adi bir köpekten başka bir şey değilsin! Bu o kalın kafana iyice sok! şimdi yaptığın aptallığın bedelini ödeme zamanı. Ayağa kalk ve yatağa yürü” buz gibi terler döküyordum ve kalbim pişmanlığın verdiği ağırlıkla eziliyordu. Çok haklıydı Efendim. Ben bir hiçtim, haddimi aşmamam gerekiyordu. Cezama katlanacaktım. Efendim bana ne yaparsa yapsın bunu hak etmiştim.
Ayağa kalkıp yatağa yürüdüm. Başım önümde beklemeye başladım. Yatağın direklerine uzatmamı söyledi efendim kollarımı. Ellerimi bağladı ve yere oturmamı söyledi. Kollarım yukarıda asılı olacak şekilde yere çöktüm. Devamında gelecek şeyi bekliyordum ama Efendim hiç bir şey yapmıyordu. Elinde sigarası, pencere kenarındaki koltukta öylece oturuyor ve beni izliyordu karanlık gözlerle. Derken dış kapının sesini duydum. Biri gelmişti ama kimseyi beklemiyorduk ki? Cesaret edip soramadım tabi bunu. Ayağa kalkıp kapıyı açmaya gitti ve gülüşme sesleri geldi kulağıma. Hala neler olduğunun farkına varamamıştım. Kollarım bağlı öylece yerde oturuyordum. Odanın kapısı açıldı ve içeri girdiler. Efendimin yanında ateş kızılı saçları olan, muhteşem fizikli bir kadın duruyordu. Beni yerde gördüğünde şuh bir kahkaha attı ve küçümseyen bir bakış attı. Efendim kadının belinden tutup yatağa yönlendirdi ve öpüşmeye başladılar karşımda. Gözleri direk benim gözlerimdeydi. Karanlık bakışları içimi ürpertiyordu. O an anlamıştım cezamı. Fiziksel bir ceza beklerken O beni yine en hassas olduğum yerden vurmuştu. Kafamı yere eğdim devamını görmek istemiyordum. Yüreğim ağrıyordu, gözyaşlarım gözlerime hücum etmeye başlamıştı. Kendimi sıkıyordum ağlamamak için. Bunu hak etmiştim. “kaldır o değersiz kafanı köle! Sonuna kadar izleyeceksin!” ah dünyam başıma yıkıldı sanki.  Kafamı kaldırıp izlemeye başladım. Efendim kadının ateş saçlarını tutup geriye çekti ve boynunu öpmeye başladı. Kahroluyordum bu sahneyi izlemekten. Ama yapacak başka bir şey yoktu. İzleyecektim. Cezamı sonuna kadar çekip bir daha böyle aptallıklar yapmayacaktım. Kadın üzerindeki kıyafetten kurtulup Efendimi soymaya başladı. Gömleği, pantolonu, çamaşırı, çorapları… Her şey birer birer yeri boyladı. Ve O tüm ihtişamıyla ayakta durmaya devam etti. Kadın o sütun gibi vücuduyla diz çöküp o muhteşem siki yalamaya başladı. Oysa Efendimin sikinin köpeği bendim. Ben yalamalı, o muhteşem tadı ben almalıydım. Gözyaşlarım benden bağımsız süzülüyordu gözlerimden. Kadını yatağa itip arkasını çevirdi ve birden içine girdi. O kadar duygusuz sevişiyordu ki. Bu adam gerçekten benim Efendim mi diyordum kendi kendime. O karanlık bakışlar sürekli benim üzerimdeydi. Senin cezan bu diyordu bana gözleriyle. İzle ve parçalan. Birkaç vuruştan sonra boşalmaya başladı. Ama hala yüzünde en ufak bir duygu kırıntısı yoktu. Altındaki kadın perişan olmuştu zevkten. Efendim boşaldıktan sonra kadın önünde diz çöküp temizledi o değerli siki ve dölleri. Sonra başı önünde teşekkür etti Efendime. Ah kalbim, durdun mu sen? Eski kölesiydi bu kadın Onun. “gidebilirsin” dedi Efendim ve kadın kıyafetlerini giyinip bana baktı. Saçlarını savurarak dışarı çıktı. Sahibim sigarasını yakıp yatağa uzandı. Hala benimle konuşmuyor, sadece bakıyordu. Geceyi burada, bu şekilde geçireceğimi anlamıştım. “uyumayacaksın sabaha kadar. Cezanı iyice sindir ve bir daha böyle aptallıklar yapma. Haddini ve yerini bilirsin bundan sonra!” bunlar Ondan duyduğum son cümlelerdi. Sigarasını bitirip uykuya geçti.  Sabaha kadar ağlayarak Onu izledim. Pişmanlığım içimi yakıyordu. Bundan sonra attığım her adımda, söylediğim her kelime de yerimi bilecektim. Bu öyle bir ceza olmuştu ki, atacağı tokatlar bu kadar etkili olmazdı sanırım.
Sabah olduğunda gözlerim kapanmak üzereydi. Ve kollarım asılı kalmaktan ağrımış, bacaklarım uyuşmuştu. Efendim uyanıp bana baktı. “aferin köpeğime. Sözümü dinleyip uyumadın tüm gece. Cezan bitti artık” dedi ve yanıma gelip kollarımı çözdü. Kollarıyla sarıp beni yatağa yatırdı ve koynunda uyumama müsaade etti. Bu beni affettiğini gösteriyordu. Gözyaşlarım tekrar akmaya başladı. Bu sefer mutluluktan ağlıyordum. Bana iyice sarılıp başıma bir öpücük kondurdu ve “ hadi uyu artık yavrum “ dedi.

Teşekkür ederim Efendim. Bana her zaman yerimi, haddimi bildirdiğiniz ve kendimi bilmezliğime karşın yine de yüce gönlünüzle beni affettiğiniz için…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder